
Geçmiş Her Şeyi Belirler mi? Çocukluk Deneyimlerinin Yetişkinlikteki Yansımaları
Kl. Psk. Gülşah Sak
Çocukluk Deneyimlerinden Yetişkinliğe: Sebep-Sonuç Yanılgısı
“Mükemmelliyetçisiniz çünkü çocukken ebeveynleriniz tarafından çok eleştirildiniz.”
“Ebeveynleriniz tarafından sevilmediğiniz için sürekli başkalarını memnun etmeye çalışıyorsunuz.”
“Çocukluğunuzda ihmal edildiğiniz için ilişkilerinizde bağlanma sorunu yaşıyorsunuz.”
Böyle bir açıklama duyduğunuzda ilk anda rahatlatıcı gelebilir. Sonunda bir açıklama! Bir neden! Karmaşık duygusal dünyanız, basit bir formülle anlamlı hale geliyor gibi görünür.
Ama gerçekten öyle mi?
Popüler psikoloji söyleminde, günlük hayatta, sosyal medyada ve hatta bazı uzmanlardan sık karşılaştığımız bu gibi kesin çıkarımlar ve formülasyonlar doğrusal nedensellik yanılgısına dayanır. Sanki insan gelişimi basit bir sebep-sonuç zinciriymiş gibi:
A yaşandı → B oldu.
Bu genellemeler kulağa açıklayıcı gelebilir, ancak böylesi kesin formülasyonlar kişinin zorluklarını yalnızca erken dönem deneyimlerinin basit bir sonucu olarak ele alır.
Oysa gerçek çok daha zengin, çok daha karmaşık ve çok daha insanidir.
Yetişkinlikte yaşadıklarımız sadece geçmişin gölgesi değildir; anı yaşama, anlamlandırma ve tepki verme biçimimizin çok katmanlı bir yansımasıdır.
Tek Bir Çıkarım Yetmez: Gelişimi Bütüncül Okumak
Biliyoruz ki, erken dönem deneyimlerinin (özellikle bakım verenlerle kurulan ilk ilişkilerin) kişiliğimizin temelini atma ve ilişki kalıplarımızı şekillendirmede hayati bir rolü vardır. Fakat kritik olan, yalnızca ne yaşadığımız değil, yaşadığımızı nasıl algıladığımız ve anlamlandırdığımızdır.
Her insan, benzer deneyimleri bambaşka şekillerde algılayabilir.
Bir çocuk için ebeveyninin sessizliği güvenli bir alanın sembolü olabilirken, bir diğeri için terk edilme hissiniçağrıştırabilir.
Yani yaşantının kendisinden çok, kişinin o yaşantıya yüklediği anlam belirleyici olur.
Kalıtımsal ve Gelişimsel Yatkınlıklar
Her birey kendine özgü bir mizaç ve biyolojik eğilim ile doğar.
Bir çocukluk deneyiminin etkisi, bireyin bu deneyimi işleme biçimini belirleyen genetik ve nörogelişimsel farklılıklarla iç içedir.
İki çocuk aynı ailede aynı deneyimleri yaşayabilir,
ama biri anksiyete geliştirirken diğeri geliştirmeyebilir.
Jerome Kagan’ın “yüksek reaktif” çocuklar üzerine yaptığı araştırmalar göstermiştir ki, bazı çocuklar doğuştan daha anksiyetik ve temkinli bir mizaca sahiptir.
Aynı ebeveyn davranışı, farklı çocuklarda bambaşka etkiler yaratabilir.
Gelişimsel Çeşitlilik ve Psikolojik Esneklik
İnsan gelişimi tek bir yol izlemez.
Aynı başlangıç noktası, farklı sonuçlara yol açabilir; farklı yollar aynı sonuca götürebilir.
Aynı çocukluk deneyimi, farklı sonuçlar doğurabilir:
Üç kardeş, eleştirel ve talepkâr bir babayla büyür:
Kardeş 1: Mükemmeliyetçi, aşırı başarı odaklı olur.
Kardeş 2: Otoriteye karşı, asi bir tutum geliştirir.
Kardeş 3: Esnek, uyumlu ve psikolojik olarak dayanıklı kalır.
Aynı baba, aynı ev, üç farklı yetişkin. Neden? Çünkü her çocuk:
Farklı bir yaşta ve gelişimsel dönemde bu deneyimleri yaşadı.
Farklı başa çıkma kapasitelerine sahipti.
Farklı anlamlandırma biçimleri geliştirdi.
Farklı destek sistemlerine erişti (örneğin büyükanne, öğretmen, arkadaş).
Bu örnek, aynı erken dönem deneyimini yaşayan herkesin aynı sonucu yaşamadığını gösterir.
Kişinin bireysel özellikleri, deneyimlere yüklediği anlam, başa çıkma kapasitesi ve çevresel destekleri, psikolojik gelişimin yönünü belirler.
Kişisel Eğilimler ve Öznel Yorumlama
İşte belki de en kritik nokta: İnsanlar, yaşadıkları olaylara pasif alıcılar değildir. Aktif anlam yaratıcılarıdır.
Aynı olay, farklı kişiler tarafından çok farklı şekillerde deneyimlenebilir ve anlamlandırılabilir.
Örneğin, ebeveynlerin boşanması farklı çocuklarda farklı etkiler yaratabilir:
Çocuk A: “Benim yüzümden ayrıldılar. Ben kötü bir çocuğum.” → Suçluluk ve düşük benlik saygısı
Çocuk B: “Artık kavgalar bitti. Belki herkes şimdi daha mutlu olur.” → Rahatlama ve gerçekçilik
Çocuk C: “İnsanlara güvenilmez. Herkes sonunda terk eder.” → Güvensizlik ve bağlanma korkusu
Burada önemli olan, olayın gerçekte ne olduğundan çok, kişinin onu nasıl içselleştirdiği ve anlamlandırdığıdır:
“Kişi bunu nasıl yaşadı? Ne anlam yükledi? Bu anlam bugün onun ilişkilerini ve benlik algısını nasıl etkiliyor?”
Sosyal, Kültürel ve Tarihsel Bağlam
Bireyin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve kültürel çevre, gelişim sürecinin her aşamasında güçlü bir rol oynar.
Aile, okul, arkadaş çevresi ve toplumsal normlar; erken dönemde edinilen bir yarayı ya derinleştirebilir ya da iyileştirilmesine olanak sağlayabilir.
Örneğin:
Batı kültürlerinde, bağımsız benlik değeri ön plandadır → Bağımlılık “patolojik” görülebilir.
Doğu kültürlerinde, ilişkisel benlik daha değerlidir → Bağımsızlık “soğukluk” olarak yorumlanabilir.
Ayrıca kronik yoksulluk, sistematik ayrımcılık, göç deneyimi, savaş ve toplumsal travmalar da psikolojik deneyimi derinlemesine etkiler.
Kişinin ruhsal dünyasını anlamak için yalnızca bireysel yaşantılara değil, sosyal ve tarihsel bağlama da bakmak gerekir.
Yaşam Boyu Deneyimler
İnsan yaşamı boyunca sürekli bir gelişim ve değişim içindedir. Psikolojik yapı, yalnızca çocukluk deneyimleriyle değil, yaşam boyu yaşanan birçok deneyimle şekillenir
Ergenlik deneyimleri
Genç yetişkinlik ilişkileri
İş hayatı, başarılar ve başarısızlıklar
Kayıp, yas, travma
Yaşlanma ve hastalık süreçleri
Tüm bu yaşantılar, psikolojik yapımızın dinamik ve sürekli dönüşen doğasını oluşturur. Çocukluk kader değildir
“Anormallik” Damgasının Tehlikesi
Bu tür deterministik yorumların bir diğer tehlikeli sonucu, kişinin zorluğunu bir "anormallik" haline getirmesidir.
"Çocukluğunuzda X oldu, bu yüzden şimdi Y'siniz" yorumu şunu ima eder: "Sizde bir şeyler bozuk. Normal değilsiniz."
Bu anlamda terapinin işlevi, kişinin pasif bir kurbanı olduğu bu "anormallikten" kurtulma operasyonuna dönüşür: Kişi, sorunlu olduğu varsayılan geçmiş deneyimlerinden ötürü "normal" olmaya; zorluğu, onu dinleyen kişinin bir zorluk kalmadığına ikna edilmesiyle ortadan kalkan bir uyum sürecine evrilir.
Terapinin amacı, kişiyi geçmişteki “bozuk” deneyimlerinden arındırmak değil, onları yeniden anlamlandırmasına yardımcı olmaktır.
Sonuç: Geçmişin İzlerini Yeniden Anlamak
Geçmişte yaşadıklarımızı anlamak, onlara saplanıp kalmak değildir.
Kişisel hikâyemize farklı bir yerden bakabildiğimizde, artık yalnızca geçmişin ürünü değil; onu dönüştürebilen bir özne haline geliriz.
Bizi tanımlayan başımıza gelenler değil, onlara yüklediğimiz anlamdır.
Kişi yalnızca başına gelenlerin toplamı değil, onlara verdiği anlamların bütünüdür.
İletişim Bilgileri
Telefon: 0543 916 92 74
WhatsApp: 0543 916 92 74
E-posta: psk.gulsahsak@gmail.com
Adres: Bayraklı/İzmir
GÜLŞAH SAK
Klinik Psikolog
© 2024. All rights reserved.
Adres Bilgisi
"Psikodinamik terapi ekolüyle çalışan bir klinik psikolog olarak her bireyin benzersiz ve biricik olduğunu inanıyorum. Yaşanılan zorlukları çözülmesi gereken bir problem veya hastalık olarak değil kişinin kendi iç dünyasını tanıma, anlama ve anlamlandırma yolcuğuna açılan birer kapı olarak görüyorum. İyileşmenin birden değil, sürecin bütününde olduğu bu yolculukta, danışanlarıma eşlik ettiğim bir psikoterapi çalışması yürütüyorum."
